Mimoza kokulu kadınlar, mum kokulu bakirelik dansındayken, dürtülmüş hayatlar, düzülmüş ruhları doğuruyor...
Düz bakışlı kara Kargalara ikram ediyoruz darbeli, örselenmiş canlarımızı... Dağlarca Fazıllar, Hüsnüler teyelliyor yırtıklığımızı, yırtılmışlığımızı... Hani Biz uyanmadan dikilen, yırtılmış denizler gibi...
Denizler Gezmiş Adamları astıkları Beyazlı Meydanlarda, nutku tutulmuş nazende yosmalar; Seyahatname adlı sokağa sürülüyor, Evliyalarca... Cepkenleri taşla dolu, cepleri delik Deliler oluyor; Arnavuttaki kaldırımların taşları ve ucuz yokuşlardan akan ak süt...
Sizse sütü kesik Annelerin meme başlarına yazılmış aforizmalara kanatlar taktınız, renksiz ve ruhsuz...
Affetmek büyüklüktü ki Herkes küçücüktü...
Yavaş bir yavşaklık ve orospuluğun fikrindeki ince güllerimiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder