12/22/2013

Hiç Çocuk Öldürmedik Biz...





Siz gidin, Ben yetişirim size… Kırıklarım saçıldı tarafa, toparlanmadan gelemem; gelsem eksik kalırım, eksik kalırsam acırım ve acıtırım çok…
Siz gidin; Ben yetişirim size, size yetişirim Ben…
Saçlarımı keser misiniz…?
Hiç kendi sesinizi unuttunuz mu ve yürümeyi sokakta, rüzgar saçlarınıza değerken…?
Ve aslında yaşanmışlıklar insana dairdir, inanmaksa eğer mühim olan… Ve renk size hafiftir, Bana ağır… Neresidir tapınak ya da nedir tapınak; görece daha da ağır… Sessizlik yemini etmiş rahipler çarpışırken içimdeki tapınakta, sırtımdaki semer de Benim yeminimdir…
Ve yüzümü saklasam sizden, nefesinize küfürlerim çarpar ve gözümü kapatırsam eğer Ah’ım…
Eril ve dişil…
İki ayrı masalı aynı anda okumaya çalışmayın; her bir masalın ciddiyeti ve elmalarla muştular… Siz ki gidin; Ben size yetişirim…
Saçlarımı kessem…?
Aslında bir aksaklık anıydı ve saçıldım saçak saçak… Toparlanmam lazım yoksa eksik kalırım ve eksik kalırsam çok acır, çok da acıtırım…
Semeri bilir misiniz…?
Sokakların araları vardır ve arka sokaklar… Değmeden kimseye ve sadece kedilere, karga ve martılara… Ufak ekmek parçaları gibi nefesler ya da süt beyazı kokan gözler… Arka sokaklar vardır ve sokakların ardları, adları; onlar hep denize götürür, kimseye değmeden ve değdirmeden…
Yine çok içtik geceyi; içimiz sarhoş oldu ve içtiğimiz…
Aslında bir yaprak düşerken yanındaki yaprağa da değerdi; o yüzden hiç birimiz düşmedik ve sonbahar hiç gelmedi...
Tül tül kırmızılar astım pencereme üzerinde gözler… Tüller ardına saklanmış aşklarım vardı Benim ama Ben küçüktüm… Necefli maşrapalar zamanıydı ve Hansel’le Gratel… Biz ki hiç çocuk öldürmedik ama biz hep öldük… Sonbaharsa hiç gelmedi… Kara kaplı önlüklerimizi beyaz kolalı yakalarla keserdik… Kalbimizde kırmızı kurdelalar ve yeşil elmalar yavaş yavaş kızarırdı ama sonbahar gelmezdi yoksa düşerdik ve değerdik birbirimize… Ve bir gün yine de öldük ama hiç çocuk öldürmedik biz… Bizim kalemimiz kurşun kokardı; sokaklardan kurşunlar sekerdi ve silgilerimiz vardı, Arı Maya koktuk acı acı ve pembe pembe…
Sonra… Sonrası yok…
Aslında en çok susunca duyarsınız Beni ve eğer siz de susarsanız…
Semt pazarlarının çocuklarıydık biz; paragraflara bölerdik hayatı ve virgüllerle esler, bilirdik tüm sesli harfleri…
Büyümenin, Annenin yaşlanması da demek olduğunu bilseydik belki de hiç büyümek istemezdik…
Harita metodlara çizdik biz beslenme çantamızdaki zeytin ve peynir günlerini ve saymayı bize susamlı bir sokaktaki yeşil kurbağa öğretti, bir de renkleri turuncu bir minik kuş… Hep derim ondandır aksaklığımız… Biz Çarşamba ve Pazar günleri banyo yaptık ve beyaz kolalı yakalarla çizdik tüm karalığımızı…
Ve biz hiç kamu spotlarındaki yüzlerden olmadık…
İyisi mi gidin siz . . .


24o32o13oo45 / Cumartesi / Ev . . .